1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı
"93 Harbi" olarak da anılan 1877-1878 Osmanlı-Rus savaşında yaşanan yenilgi, Balkanlarda yaşayan Türkler ve hatta bütün bölge halkı için, çatışmalar, yağmalar, toplu katliamlarla dolu acı bir kaderin başlangıcı olarak görülebilir. Çünkü bu yenilgiden sonra Rus askerlerinin ve Bulgar çetecilerin, daha sonraki tarihlerde Yunanlıların, Sırpların ve Osmanlı'nın çöküşünden yararlanarak Balkanlar üzerinde hak iddia eden bütün güçlerin oyunlarıyla bu bölge artık, huzursuzluk ve baskılar altında durmak bilmeyen bir mücadele ve çaresizlik içinde yaşanan bir yıkılma sürecine girmiş oluyordu.
Bölgenin stratejik önemi yanında tarihi ve ekonomik özelliklerini, ve halkının değişik etnik kökenlerden geldiğini gözönünde bulunduran Osmanlı Devleti, 1828-1829 Osmanlı-Rus seferinin İstanbul'un ve Boğazların korunması bakımından bölgenin önemini daha da arttırması karşısında, 1864 yılında, geniş bir Edirne vilayeti kurmuştu. Beş sancaklı Edirne vilayeti, bütün Trakya'yı içine alacak şekilde Balkan sıradağlarının güneyinde yer alıyor, Karadeniz, İstanbul vilayeti, Marmara, Çanakkale Boğazı, Ege Denizi, ve Mesta-Karasu nehri ile çevriliyordu. Siyasi bakımdan sağlanan bu bütünlük daha sonraları, Yeşilköy ( Ayastefanos, 3 Mart 1878 ) ve Berlin Antlaşmaları ( 13 Temmuz 1878 ) ile bozulmuştur. Bu anlaşmalarla siyasi ve askeri bakımlardan Osmanlı Devleti'nin kontrolü altında kurulan Doğu Rumeli vilayeti Bulgaristan tarafından ele geçirilmiş, böylece Trakya'nın birliği de bozulmuştur. 1886 yılında ise Doğu Rumeli'nin elden çıkmasıyla, Trakya artık yalnız doğuda Karadeniz, Marmara Denizi, güneyde Ege Denizi ve batıda Mesta nehri arasında kalan bir bölge haline gelmiştir.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı'nın son Osmanlı direnmesini Filibe önlerinde yapan Süleyman Paşa'nın yenilerek Rodop Dağlarına çekilmesinden sonra, Ruslar 20 Ocak 1878'de Edirne'yi işgal etmişti. Balkanlardaki savaş Rusların ve müttefiklerinin lehine geliştiği sıralarda Anadolu'nun kuzeydoğusunda da Osmanlı kuvvetleri yenik duruma düşmüşlerdi. Çaresiz kalan Osmanlı Devleti büyük devletler nezdinde barış arama çabalarına girişmiş, diplomatik yönden birçok zorlukla karşılaştıktan sonra, Rusların menfaatlerine daha çok yer veren bir mütarekenin yapılmasını sağlamıştı. 31 Ocak 1878'de imzalanan bu mütareke ile savaş durdurulmuş, fakat Rus orduları Çatalca istihkamlarının birinci hattını işgal etme hakkını elde ederek, İstanbul yakınlarına, Yeşilköy'e kadar gelmişlerdi. Yorgun düşmüş bir orduyla, Rus ordularına daha fazla karşı gelmenin mümkün olamayacağını anlayan Osmanlılar, Ruslarla anlaşma yoluna gitmekten başka çare bulamamış, 3 Mart 1878 tarihinde Ayastefanos (Yeşilköy) Antlaşmasını imzalamak zorunda kalmışlardı. Bu anlaşmayla, yaklaşık 4 milyon kadar bir Türk nüfusu, Bulgar ve Rus egemenliği altında kalıyordu. Anlaşmanın Balkanlar ile ilgili bölümleri şöyleydi:
1. Hiristiyan bir hükümeti ve millî milis askeri bulunacak olan, muhtar, ve Osmanlı Devletine bir miktar vergi verecek bir Bulgaristan kurulacaktır. Bulgaristan prensi, serbestçe halk tarafından seçilecek ve vazifesi, büyük devletler uygun gördükten sonra, Bab-ı Ali tarafından tasdik olunacaktır.
2. Bulgaristan'da Osmanlı askeri bulunmayacak ve Bulgar milis birliklerinin kurulmasına imkan vermek üzere, iki yıl müddetle Rus birlikleri Bulgaristan'da kalacaklardır.
3. Bulgaristan toprakları Ege Denizine kadar uzanmaktadır. Bulgaristan sınırı, doğuda Midya ve Lüleburgaz'ın yakınından geçmektedir. Gümülcine ile İskeçe arasındaki Karaağaç (Protolagos) körfeziyle Struma nehrinin ağzı arasındaki kıyılar Bulgaristan'a bırakılmış olup, Ege kıyısındaki Kavala limanı da Bulgarlara terkedilmiştir. Batıda Üsküp, Manastır, Debre ve Ohri gölü Bulgar sınırları içindedir. Bu yüzden Selanik, Yanya ve Arnavutluk da Edirne vilayetinden ayrılmıştır.
Ayastefanos Antlaşmasıyla, Osmanlı Devletinden ayrı bir Bulgaristan kurulmuş oluyordu. Bulgaristan'a verilen topraklar Tuna'dan Marmara ve Ege Denizine, Karadeniz'den Ohri gölüne kadar uzanıyor, bu topraklar üzerinde 2.587.000 Bulgar'a karşılık, çoğu Türk olmak üzere 4.000.000 kadar Bulgar olmayan nüfus yaşıyordu. Anlaşmayla Bulgar Prensliği Osmanlı hakimiyetine bırakılmış gibi görünüyorsa da, iki yıllık bir müddet için Rus komiserinin fiilî idaresi ve Rus askerlerinin işgali altında bulunacaktı. Bulgaristan'ın idaresi Rusların nezaretinde düzenleneceği için, Rusya gerçekte Ege Denizine kadar uzanmış bulunmaktaydı. Bu şekilde kurulmuş bir Bulgaristan, İstanbul için devamlı bir tehdit unsuru oluşturacaktı. Ayrıca Girit, Tesalya ve Arnavutluk'ta yapılacak olan ıslahat için Osmanlı Devleti Rusya'nın fikrini de almak zorundaydı. Böylece Rusya Osmanlı Devletinin iç işlerine de el atmış oluyordu. Bu antlaşma, Osmanlı Devletinin çöküşünü hızlandıran bir gelişme olmuştur.Ayastefanos Antlaşmas'nın konumuz bakımından önemi bilhassa, Batı Trakya meselesinin bir kaynağını teşkil etmesinde yatmaktadır. Bu değerlendirme, bir kaynakta şu şekilde ifade edilmektedir: "93 Harbiyle Osmanlı İmparatorluğu'nun başına açılan gaileler Cumhuriyet Türkiye'sinin de dış politikasında sürekli uğraşmak zorunda kaldığı gaileler olarak hala önemini korumaktadır. Türkiye Cumhuriyeti'ni dış politika gündemini en çok meşgul eden üç konu olan Ege sorunu, Kıbrıs sorunu, ve Ermeni sorunu 93 Harbinden kaynak bulmuş sorunlar olarak hayatiyetlerini idame ettirmektedir."
Ayastefanos Antlaşması, Rodoplar ve diğer Rumeli bölgelerinde yaşayan ve Rus ve Bulgar zulmünü yakından tanıyan Türklerin büyük tepkisini görmüş, Türkler arasında ayaklanmalar çıkmıştır. Rus işgal kuvvetlerinin ve Bulgar milislerinin Türk halka karşı uyguladıkları zulüm karşısında, devlet mekanizması, ekonomisi ve malî kaynakları zayıflamış, üstüste gelen yenilgilerle ortaya çıkan problemlerin ve toprak kayıplarının altında ezilmiş olan Osmanlı Devletinin elinden hiç bir çare gelmiyordu. Bu mezalimden kaçan yarım milyon kadar Türk Doğu Trakya'ya, İstanbul'a ve Rodop dağlarına göç etmişti. Göç eden Türklerden bir kısmı, geri çekilmekte olan Osmanlı askerlerinin bir bölümüyle birlikte Rodop dağlarına çıkarak Rus kuvvetlerine karşı mücadeleye girişmişlerdi. Baskı ve zulüm karşısında başlatılan bu ayaklanmalar, Avrupa devletlerine, kurulmak istenen Bulgaristan'ın büyük bir çoğunluk olan Türklere yaşama hakkı bile vermeyeceğini, Ayastefanos Antlaşmasının değiştirilmesi gerektiğini anlatmış, bu devletler tarafından Rusya'ya bu amaçla baskı yapılmaya başlanmıştı.